Kendileriyle 2001 yılında çıkardığı albümle tanıştım. Lise ikiye gidiyordum, iğrenç bir müzik zevkim vardı. Daha da kötüsü kocaman bir diskman’im vardı. Cağaloğlu’nda bulunan liseye evden metro ve tramvay ikilisini kullanarak uzanıyordum. Metronun canıma kafayı yaslayıp hüzünlü hüzünlü dinliyordum şarkıları. Tramvayda bunu yapmak ise pek mümkün olmuyordu çünkü metrekareye düşen insan sayısı boş sabahlarda altı falandı. O zamandan beri ne zaman hafif yollu bir depresyona gark olma ihtiyacım olsa, açıyorum dinliyorum ne de olsa fizy bedava.
İlk göz ağrım “İçimden şehirler geçiyor” oldu. Bunda metroda olmamın da payı vardı sanırım. “Her durakta duruyor inmiyorsun”, derken Feridun Düzağaç efkarım artıyordu. Halbuki 17 yaşında bir adamın ne efkarı olacak ayrıca geçtiğim duraklar, Terazidere, Sağmalcılar gibi yerler. Hangi efkar iner o duraklarda?
Neyse daha sonra kendisinin geçmiş albümlerine yönelip “Lavinya” ile tanıştım sonrasında da Özdemir Asaf ile. Ve pek tabii söz konusu Feridun Düzağaç ise “Buralardan gitme” ile “Cumartesi”yi anmamak olmaz. Uzun süre düşündükten sonra hiçbir tanışıklığımız olmasa da kendisini beni en iyi anlayan adam ilan ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder